Sigorta hukukunda lehe kanunun geriye yürümesi ilkesi sonucu çift aylık bağlanır mı?
ÖZET: Ölüm sigortasından aylık bağlama koşulları değerlendirilirken temel kural olarak hakkı doğuran ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal düzenlemenin uygulanması, bununla birlikte, Kanun koyucu tarafından daha sonra yapılan lehe yasal değişikliklerden de hak sahiplerinin faydalandırılması gerekmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/228 E, 2021/1583 K
“İçtihadın Tam Metni”
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne ilişkin verilen karar davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin hem eşinden hem babasından ölüm aylığı aldığını ancak Kurum tarafından babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının kesilerek borç çıkarıldığını, Yargıtay kararları ve yasal mezuat gereği her iki aylığı birlikte almasının mümkün olduğunu ileri sürerek davacının babasından dolayı aldığı ölüm aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali ile borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Bağ-Kur sigortalılarından dolayı aylık alabilmek için hak sahibi kız çocukları yönünden “geçimini sağlayacak geliri olmamak şartının” sağlanması gerektiğini, gelir durumuna ilişkin yapılan araştırma sonucu davacının babasından ölüm aylığı bağlandığı tarihte gelirinin brüt asgari ücretin üzerinde olduğu anlaşıldığından aylığının kesildiğini ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Çankırı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş mahkemesi sıfatıyla) 18.05.2017 tarihli ve 2015/456 E., 2017/209 K. sayılı kararı ile; ölüm aylığı tahsislerinde ayrık durumlar dışında genel kural olarak hakkı doğuran olay tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerektiği, davacının eşinin yaşamını yitirdiği 20.08.2012 tarihi itibariyle 5510 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu, davacıya hem 20.08.2012 tarihinde vefat eden eşinden dolayı SSK (Emekli Sandığı) aylığı hemde 15.04.1984 tarihinde vefat eden babasından dolayı Emekli Sandığı (Bağ-Kur) aylığı bağlandığı, ancak geçimini sağlayacak derecede gelire sahip olan davacı hakkında tesis edilen Kurum işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Çankırı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş mahkemesi sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 08.05.2018 tarihli ve 2017/2620 E., 2017/800 K. sayılı kararı ile; Kurumun, 1479 sayılı Kanun’da 4956 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra 45/2. madde hükmünde yer alan “bu Yasa ile diğer sosyal güvenlik Yasaları kapsamında çalışmayan, bu yasalar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine aylık bağlanır.” hükmünü dikkate alarak, 08.08.2003 tarihinden önce ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına da ölüm aylığı bağlandığı, Kurumun farklı sigortalılık kanunlarına göre bağlanan aylıklar söz konusu olduğunda 1479 sayılı Kanun’un 46/2. maddesini hiçbir zaman uygulamadığı, zira 1479 sayılı Kanun’un 46/2. maddesinin aynı yasa kapsamında hem ana veya baba hem de kocadan hak edilen aylıklardan fazla olanın bağlanacağını ifade ettiği, 2011/58 sayılı genelgede verilen örneklerinde bu yönde olduğu ancak Kurumun yeni bir yasal düzenleme olmadığı hâlde 2013/26 sayılı genelgesiyle farklı uygulamaya başladığı, 04.10.2000–01.08.2001 ve 07.08.2003–01.10.2008 döneminde ölen Bağ-Kur sigortalılarının kız çocuklarına aylık bağlayarak ve daha önce bağlanan aylıklara, ölen eşlerinden dolayı 5434 veya 506 sayılı Kanunlar kapsamında bağlanan ölüm aylığının engel olmadığını kabul ederek iptal işlemi yapmadığı, 01.10.1972–03.10.2000 ve 08.08.2001–01.08.2003 tarihleri arasındaki dönemde ölen sigortalıların hak sahibi kız çocuklarına sonraki lehe olan yasal düzenlemeler gereğince bağladığı ölüm aylıklarını gelir testine tabi tutarak geçimini sağlayacak gelirleri bulunduğu gerekçesiyle iptal ettiği, daha sonra SGK Emeklilik İşlemleri Genel Müdürlüğünün 02.09.2017 tarihli “Genel Yazısı” ile, 01.10.1972 – 03.10.2000 ve 08.08.2001 – 01.08.2003 dönemlerinde ölen sigortalıların kız çocuklarına gelir testi yapılmadan, kendi sigortalılıkları veya kendi sigortalılıkları nedeniyle bağlanan gelir ve aylık almamaları hâlinde ölüm aylıklarının bağlanmasına yönetim kurulunca karar verildiği ancak Kurumun kestiği aylıkları yönetim kurulu kararı uyarınca 2016 yılı Ekim ayından itibaren yeniden bağlamasına karşın, daha önce ödediği aylıkları borç kaydederek iade etmediği, davanın reddine karar veren mahkemelerin 1479 sayılı Kanun’un 4956 sayılı Kanun ile değişik 46/2. maddesine göre hem kocadan hem ana veya babadan aylığa hak kazanılması durumunda fazla olanın ödeneceği gerekçesine dayandığı, bu değerlendirme ile sosyal güvenlik hukukunun genel yapısının gözden kaçırıldığı, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur ve T.C. Emekli Sandığının ayrı ayrı tüzel kişiliğe sahip ayrı ayrı yasalara göre sosyal güvence sağlayan Kurumlar olduğu, her bir kanunun kendi sigortalıları açısından hüküm ifade ettiği, açıkça atıf yapılmadıkça diğer kanun hükümlerinin dikkate alınamayacağı, öte yandan, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesine göre, ölüm aylıklarının bağlanmasında vs. hususlarda yürürlükten kalkan 1479, 506, 2926, 2925 sayılı Kanun hükümleri uygulanacağından, 5510 sayılı Kanun’un 54. maddesinin de somut uyuşmazlıkta uygulanma yeri olmadığı, çeşitli yasal değişiklikler nedeniyle hak sahipleri açısından ölüm tarihlerine göre dört ayrı dönemin ikisi yönünden aylık bağlanması, diğer iki dönem yönünden aylık bağlanmaması gerektiği yönündeki yorumun açıkça T.C. Anayasası’nda yer alan eşitlik kuralına ve genel hukuk ilkelerine de aykırı olduğu, Kurumun genel yazı ile hak sahiplerine sonraki bir tarihte aylık bağlamasının uyuşmazlığı sona erdirmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, yeniden esas hakkında hüküm kurularak davanın kabulüne ve davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13.01.2020 tarihli ve 2018/4446 E., 2020/30 K. sayılı kararı ile; “… TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ
Davalı Kurum, yapılan işlem kanuna uygun olduğu için davanın reddinin gerekeceği gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemişlerdir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME
20.08.2012 tarihinde vefat eden emekli sandığı sigortalısı eşi üzerinden 5510 sayılı Kanun hükümleri gereğince kendisine dul aylığı bağlanan davacının, hak sahibi kız çocuğu sıfatı ile de 15.04.1984 tarihinde ölen 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı babası üzerinden de ölüm aylığı aldığı ancak davalı kurum işlemi sonucu ölüm aylığının kesildiği, tekrar bağlanması için yaptığı başvurunun davalı Kurumca reddedilmesinden sonra iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin geçiş hükümlerini düzenleyen 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 1. maddesidir. Anılan düzenlemede; ”Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
1479 sayılı Kanun’un “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanunla değişik 2. fıkrasının (c) bendinde, sigortalının; 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması halinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması halinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malûl bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilip 1479 sayılı Kanunun “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiş, ancak, söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
İptale konu düzenleme daha sonra bu kez kanun koyucu tarafından 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan (c) bendini değiştiren 4956 sayılı Kanunun 23. maddesiyle benimsenerek, sigortalının evli olmayan/boşanan/dul kalan kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartı, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiş, aynı zamanda 46. maddenin 2. fıkrasına da “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi yeniden eklenmiştir.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve “Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılması” başlığını taşıyan 34. maddesinde, sigortalının evli olmayan, boşanan, dul kalan kızlarına ölüm aylığı bağlanabilmesi, bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmama veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olma koşullarına bağlanmış, “Aylık ve gelirlerin birleşmesi” başlıklı 54. maddede ise, bu Kanuna göre bağlanacak aylık ve gelirlerin birleşmesi durumunda, hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından bağlanacak aylığının bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan yasal düzenlemeler kapsamında dava irdelendiğinde; bu tür ölüm sigortasından aylık tahsislerinde, ayrık durumlar dışında genel kural olarak hakkı doğuran olay tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerekmekte olup, buna göre sigortalı eşin yaşamını yitirdiği 2012 tarihi itibarıyla davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa’nın 34. ve 54. maddeleri olup, 54. maddenin 5. bendine göre hak sahibinin tercihine göre ana/baba veya eşe ait dosyaların birinden aylık bağlanacağı açıkça düzenlenmiş bulunmakla, anılan maddeler irdelenmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulune dair kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı :
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 16.09.2020 tarihli ve 2020/516 E., 2020/1091 K. sayılı kararı ile; bu tür ölüm sigortasından aylık tahsisinde ayrık durumlar dışında genel kural olarak hakkı doğuran olay tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerektiği, buna göre 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olan babanın vefat ettiği 15.04.1984 tarihi itibarıyle evli ve eşi hayatta olan davacıya babasından dolayı ölüm aylığı bağlanmasının mümkün olmadığı, ancak eşinin vefat ettiği 20.08.2012 tarihi itibarıyle davacının babası üzerinden ölüm aylığı talep etme hakkı doğduğu, 5434 sayılı Kanun hükümleri gereğince eşi üzerinden ölüm aylığı alan davacıya hakkı doğuran olay tarihi itibarıyle yürürlükteki yasal mevzuat dikkate alınarak 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olan babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanabileceği belirtilerek ve önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 20.08.2012 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aldığı ölüm aylığının yanında ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 15.04.1984 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı alıp alamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Bilindiği üzere, sosyal güvenlik hakkı temel insan haklarından olup, uluslararası hukuk normları ile 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nda güvence altına alınmıştır. Bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo–ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı, Kadir; Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 95).
15. Ölüm ise gerçekleşmesi mutlak, ancak ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen tipik bir sosyal güvenlik riskidir (Arıcı, s. 386). Bu risk hak sahibi konumunda olan dul eş ve yetim çocuk yönünden etkili olacaktır. Sigortalının ölümü ile birlikte sağ kalan hak sahibi aile bireyleri gelir kaybına uğrayacak bu nedenle sosyal güvenlik yönünden bir korumaya gereksinim duyacaklardır. İşte bu noktada ölüm sigortası ile risk altında olan hak sahiplerinin sosyal güvenlik hakları koruma altına alınmıştır.
16. Sadece hak sahibi niteliğini taşımak ölüm sigortasından aylık bağlanması için yeterli değildir. Bu niteliğe ek olarak birtakım koşulların gerçekleşmesi gereklidir. Bu koşullardan bir kısmı doğrudan doğruya hak sahibi kişiler ile ilgili iken, diğer kısmı ise sigortalıya ilişkindir.
17. Belirtilmelidir ki, ölüm olgusu, ölenin tabi olduğu sosyal güvenlik kanunu kapsamında sigortalı sayılması, belirli bir sigortalılık süresine ulaşılması ve belli gün sayısında prim ödenmesine ilişkin koşullar sigortalıya ilişkin koşullardandır.
18. Uyuşmazlığın çözümü için hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanması ile ilgili yasal mevzuatın incelenmesinde yarar vardır.
19. 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun (1479 sayılı Kanun) “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 45. maddesinin 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile değişik 2. fıkrasının (c) bendinde, ölen sigortalının 18 yaşını (veya ortaöğretim yapması hâlinde 20 yaşını, yükseköğretim yapması hâlinde 25 yaşını) doldurmamış veya yaşları ne olursa olsun çalışamayacak durumda malul bulunan çocukları ile geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04.10.2000 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (619 sayılı KHK) ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu Kanunlar kapsaındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiştir.
20. Öte yandan 619 sayılı KHK ile 1479 sayılı Kanun’un “Ölüm aylığının kesilmesi” başlıklı 46. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiştir. Ancak söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesinin 08.08.2001 tarihinde yürürlüğe giren 26.10.2000 tarihli ve 2000/61 E., 2000/34 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
21. Bununla birlikte 24.07.2003 tarihinde kabul edilen ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun’un 45/c maddesi “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan ve bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan kız çocuklarının her birine %25’i..” oranında aylık bağlanır şeklinde değiştirilmiştir. Aynı Kanun ile 1479 sayılı Kanun’un 46/2 maddesine de, “Ancak, evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olan ödenir.” hükmü getirilmiştir.
22. 5510 sayılı Kanun’un ”Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılması” başlıklı 34. maddesine göre de;
“Ölen sigortalının 33 üncü madde hükümlerine göre hesaplanacak aylığının;
a) (Değişik: 17/4/2008-5754/21 md.) Dul eşine % 50’si; aylık bağlanmış çocuğu bulunmayan dul eşine ise bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (e) bentleri hariç bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaması veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması halinde % 75’i,
b) (Değişik: 17/4/2008-5754/21 md.) Bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (e) bentleri hariç bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmayan veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış çocuklardan;
1) 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim görmesi halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmayanların veya,
2) Kurum Sağlık Kurulu kararı ile çalışma gücünü en az % 60 oranında yitirip malûl olduğu anlaşılanların veya,
3) Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kızlarının, her birine % 25’i..,” oranında aylık bağlanır.
23. 5510 sayılı Kanun’un ”Aylık ve gelirlerin birleşmesi’ başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı ise şöyledir:
”Bu Kanuna göre bağlanacak aylık ve gelirlerin birleşmesi durumunda;
a) Uzun vadeli sigorta kollarından;
…
5) (Değişik: 17/4/2008-5754/34 md.) Hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından bağlanacak aylığı, … bağlanır.
…
b) Kısa vadeli sigorta kollarından;
…
4) (Değişik: 17/4/2008-5754/34 md.) Hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm gelirine hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından bağlanacak geliri,… bağlanır…”. Maddede “Bu Kanuna göre bağlanacak aylık ve gelirlerin birleşmesi durumunda” uygulanacağı açıkça vurgulanmıştır. Başka bir anlatımla, birleşecek gelir ve aylıkların 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre bağlanmış olması gerekmektedir.
24. Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin geçiş hükümlerini düzenleyen 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında; “7/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir.
25. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki; tüm modern sosyal güvenlik sistemlerinde yer alan ölüm sigortası, sigortalının yaşamını yitirmesi durumunda geride kalan ve hak sahibi olarak nitelendirilen (tanımlanan) kişilerin geleceklerini güvence altına almayı amaçlamaktadır.
26. Ölüm sigortasından aylık bağlama koşulları değerlendirilirken temel kural olarak hakkı doğuran ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte olan yasal düzenlemenin uygulanması, bununla birlikte, Kanun koyucu tarafından daha sonra yapılan lehe yasal değişikliklerden de hak sahiplerinin faydalandırılması gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2012 tarihli ve 2012/21-21 E., 2012/223 K., 25.04.2018 tarihli ve 2018/21-427 E., 2018/949 K. sayılı kararlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
27. Somut olayda davacının 5434 sayılı Kanun (5510 sayılı Kanun 4/1-c) kapsamında sigortalı iken 20.08.2012 tarihinde vefat eden eşinden dolayı ölüm aylığı aldığı ayrıca 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken 15.04.1984 tarihinde vefat eden babasından dolayı da ölüm aylığı bağlanması talebi üzerine 01.09.2012 tarihinden itibaren babasından da ölüm aylığı bağlandığı, davalı Kurum tarafından davacının eşinden dolayı aldığı aylığın, brüt asgari ücretin üstünde olması nedeniyle babasından aldığı aylığın kesildiği ve ödenen aylıkların borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
28. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalar ile somut olaya ilişkin maddi ve hukukî olgulara göre anılan yasal düzenlemeler kapsamında dava irdelendiğinde; davacının babasının 01.10.2008 tarihinden önce vefat ettiği, 5510 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesine göre ölüm aylığının 1479 sayılı Kanun hükmüne göre bağlanacağı, babadan bağlanan aylığın 5510 sayılı Kanun kapsamında bağlanan aylık olmadığı, 5510 sayılı Kanun’un 54. maddesinde “Bu kanuna” göre bağlanacak aylıktan bahsedildiği için 5510 sayılı Kanun’un uygulanmayacağı, davacının 5434 sayılı Kanun kapsamında (5510 sayılı Kanun 4/1-c) sigortalı eşi üzerinden ölüm aylığı aldığı, babasının da 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken vefat ettiği, 1479 sayılı Kanun’un 46/2. maddesi hükmünün sadece 1479 sayılı Kanun’a göre hem kocadan hem ana veya babadan ölüm aylığına hak kazanılması hâlinde uygulanacağı, aynı Kanun’un 45. maddesine göre bu kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmayan bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan davacının babasından dolayı da ölüm aylığına hak kazandığının kabulü gerekmektedir.
29. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında hakkı doğuran olayın eşin ölüm tarihi olduğu, 5510 sayılı Kanun’un 35. maddesi gereği hak sahibi olma niteliğinin eşin ölüm tarihinden sonra kazanıldığından eşin ölüm tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuatın uygulanması gerektiği, 5510 sayılı Kanun’un 34. ve 54. maddeleri gereği hak sahibinin tercihine göre ana/baba veya eşe ait dosyaların birinden aylık bağlanacağı gözetildiğinde Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
31. Ne var ki, bozma nedenine göre Özel Dairece sair hususlara ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından davalı Kurumun bu yöndeki temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalı Sosyal Güvenlik Kurumunun sair hususlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 07.12.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Not: Karar Yargıtay sitesinden alınmıştır.